Seninle ayrılık vaktimizin yaklaştığının farkındaydım.
Meyvaları dalından düşme vakti gelen ağacın,
Kendiliğinden, çabasızca meyvelerini bırakması gibi,
Ben de teker teker tutmayı bırakıyordum,
Tüm bırakma vakti gelenleri, sevgiyle.
Şimdi de sıra gelip çatmıştı,
Tüm yaşamımı adadığım taahhütüme.
Kendimi bildim bileli pusulam bildiğim,
Belirsizlikte yürürken yol gösterenim,
Köklerimi bağladığım en derin gücüm,
En büyük referans noktam.
Bir gün seni de bırakmak zorunda kalacağım,
Hatta bir aşamadan sonra,
Sana olan tutkumun bile engel olabileceği yoluma,
Asla gelmemişti aklıma, gelemezdi.
Sanki kendimi terk ediyor gibiydim.
Sonuçta yıllar yılı seni ben sanmıştım.
Kim ya da ne olabilirdim ki ben senin dışında?
Ancak hissediyordum artık ayrılık vaktinin geldiğini,
Üstelik yaşam taahhütüm söylüyordu bunu:
Hakikate olan önlenemez aşkımdan dolayı,
Bana olan tutkunu bile kurban etmelisin diye.
Hakikatın kapısına kadar getirmişti beni taahhütüm,
Ama bu kapıdan ancak tek başıma, hatta başsız,
Onu da bırakarak geçebileceğimi söylüyordu.
Kalbimdeki kocaman yeri bakiydi,
İlelebet birlikte olacaktık.
Sevgi ve şükranlarımı iletip,
Kocaman sarılarak ona tutunmayı da bıraktım gözüm yaşlı,
Ve yürümeye devam ettim hakikat yolunda, bilinmeyene atılan adımlarla.
Bir yandan da hakikate olan aşkımı da bırakma zamanın,
Yavaş yavaş yaklaşmaya başladığını iliklerimde hissederek.
Aylin Safiye Deniz, 2015